Pınar GÜL

Pınar GÜL

Mail: [email protected]

İstanbul Sözleşmesi tartışmaları

İstanbul Sözleşmesi tartışmaları

İstanbul sözleşmesinin bir gece yarısı Cumhurbaşkanı kararı ile feshedildiği duyuruldu. Bu habere bağlı olarak günlerdir yazılıp çiziliyor. İstanbul sözleşmesi kısa adıyla bilinen “Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi” feshedilme kararı gündeme düşünce bir kamplaşmaya yol açtı. Üstelik bu kamplaşma uç noktalara varıp saygısızlık sınırlarını da zorluyor. Sözleşmenin feshini savunan herkes tarikat ve cemaat mensubu olmadığı gibi, sözleşmenin yürürlükte kalması gereğini savunan herkes de batı hayranı, Emperyalizm işbirlikçisi değil şüphesiz. Sosyal medya yüzeyselliği, sosyal medyanın sağladığı gerçek olmayan cesaret ve özgürlük bu kargaşayı köpürterek sürdüren bir ortam yaratıyor.

“Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi” uluslararası bir sözleşme. Türkiye’nin taraf olduğu tek ve ilk uluslararası sözleşme değil. 24.07.1923 de imzalanan Lozan Antlaşması, 1936 da imzalanan Montrö Boğazlar Sözleşmesi, uzun yıllardır çalışma hayatını biçimlendiren Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) sözleşmeleri hepsi uluslararası sözleşmedir. Kamu çalışanlarının sendikalarının kurulması ve özellikle grev hakkının fiilen kullanılabiliyor olmasını sağlayan  ILO’ya ait 55 ayrı sözleşme yürürlüktedir. Bakılması ve önemsenmesi gereken bu sözleşmelerin içeriğidir. Sadece uluslararası bir sözleşme olması herhangi bir sözleşmenin daha baştan güvenilmez ilan edilmesi için gerekçe değildir.

İçeriği ile ilgili yapılan eleştiriler hakkında görüşleri zenginleştirmek açısından  yanıtlar verilebilir.

Sözleşmenin 3.maddesi Tanımlar başlığı altında toplanmış ve bu tanımların kadınlara yönelik eşitsizlik ve şiddet literatürü açısından uluslararası bir sözleşmede yer alması bir yeniliktir. Tanımlar bölümünün b. Bendinde  “aile içi şiddet, aile içerisinde veya hanede veya, mağdur faille aynı evi paylaşsa da paylaşmasa da eski veya şimdiki eşler veya partnerler arasında meydana gelen her türlü fiziksel, cinsel, psikolojik veya ekonomik şiddet eylemi anlamına gelir.”  tanımı yapılmıştır. Burada  yer alan “partner” sözcüğünü eşcinsel ilişkilerin eşleri olarak yorumluyor bazıları. Bu ülkede eşcinsel ilişkilerden daha yaygın olan imam nikahı ve çok eşliliktir. Ülkemizin son 40 yılda yaşadığı Cumhuriyet devrimlerinden kopuş ve gericilik göz önüne alınırsa bu tanım, imam nikahı ve çok eşlilik nedeniyle zarar gören kadın ve çocukların korunması açısından önemlidir.

Yine sözleşmenin 4. Maddesi “Temel haklar, eşitlik ve ayrım gözetmeme” başlığı altında 3 madde eleştiriliyor. Sözleşmenin ilgili maddelerinin sayın okuyucular tarafından okunması,  tartışmanın bilgiyle sürdürülmesini sağlayabilir. 4.Maddenin 3. Fıkrasında eleştirilen sözleşme maddelerinin kimleri kapsadığı tarif edilirken “cinsel yönelim” de dahil ediliyor. Bu ifade cinsel tercihlerin farklılığını kışkırtan, çoğaltan bir ifade olmaktan çok, cinsel yönelimlerinden dolayı kimsenin şiddete uğramamasını sağlamak onları da kapsama dahil etmektir. Korku, eşcinsel ilişkilerin çoğalacağı yönünde ise bu sözleşmenin tek başına eşcinselliği arttıracağını iddia etmek anlamsız. Yaşadığımız emperyalist dünya her akşam, günün her saati evinize eşcinsel ilişkileri televizyon film ve dizileri ile sokuşturuyor zaten. Bu durum ciddiyetle ele alınması gereken kültürel, toplumsal bir sorun. LGBTİ lerin sözleşmeden kaynaklı bir atak içinde olduğunu iddia etmek ise pencerenin bir kanadından dünyayı görmeye çalışmak gibi. Daha önce de konu edilmiş ve fırsat buldukça tekrar edilecek olan 1982 yılında Amerikan senatosunun ulus devletlerin yapısını bozmak üzere, sivil toplum örgütlerine fon aktaracak Ulusal Demokrasi Fonu ve benzeri fon sağlayıcı kurumlar kurmuş olmalarıdır. LGBTİ, kadın, çocuk, hayvan hakları, çevre konularına sahip onlarca derneğe para akıtılıyor. Mesele sözleşmeye tavır almak değil bu paraların yıkıcı faaliyetine engel olmaktır, denetlemektir.

İstanbul Sözleşmesi bünyesinde yer alan “Kadınlara Yönelik Şiddet ve Ev İçi Şiddete Karşı Eylem Uzman Grubu” nun kısa adı GREVİO dur. Bu grubun 2015-2019 yılları arasında iki dönem boyunca başkanlığını Orta Doğu Teknik Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Kadın Çalışmaları Ana Bilim Dalı kurucusu Prof. Feride Acar yapmıştır. Bu uzmanlar grubu ya da kısa adı Grevio, ülkelerin resmi kurumlarının ve sivil toplum kuruluşlarının hazırladığı gölge raporları topluyor. Sözleşme hükümleri çerçevesinde gelen raporlar ele alınıp, değerlendirilip yeniden ülkelerin ilgili bakanlıklarına Grevio raporu olarak sunuluyor. Grevio raporu içinde yer alan, Türkiye’yi eleştiren, haksız ve yanlı   ifadeler gölge raporun katkısı ile Grevio raporunda yer almıştır. Bakanlık bu rapora gerekli itirazlarını da iletmiş bulunmaktadır  Grevio ya rapor hazırlayan resmi kurumlar Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı başta olmak üzere İçişleri, Adalet, Eğitim bakanlığı sayılabilir. Gölge raporu hazırlayan sivil toplum kuruluşları ise İnsan Hakları Derneği, Cinsel Şiddetle Mücadele Derneği, Türkiye Kadın Dernekleri Federasyonu, Mor Çatı, Kadın Adayları Destekleme Derneği, Kadının İnsan Hakları Yeni Çözümler Derneği, Türk Tabipler Birliği, Gökkuşağı İstanbul Kadın Kuruluşları Platformu, Bağımsız İletişim Ağı sayılabilir, liste uzar gider. Hatta bu listenin altına baroların kadın hakları merkezlerini de ekleyebiliriz. Grevio’ya rapor yazan 81 ayrı kuruluş var. Sivil toplum kuruluşlarından raporları toplayarak gölge rapor haline getiren ve Grevio ya sunan komisyonda bulunan kuruluşlar tek tek ele alındığında Grevio raporuna eklenen tüm olumsuzlukların kaynağı anlaşılır. Rapora yapılan eleştiriler pek çok açıdan haklıdır. Raporda yer alan ve eleştirilen ifadeler, ülkemizde faaliyet gösteren sivil toplum kuruluşlarının hazırladığı gölge raporun sonucudur. Burada eksiklik Türkiye’de faaliyet gösteren Cumhuriyet Devrimlerine bağlı, vatansever kadın örgütlerinin rapor yazmamış, bu çalışmaların içinde olmamış olmasıdır. Önümüzdeki gelecekte de milli, Cumhuriyet devrimlerine bağlı, vatansever, bilgi ve bilimle donanmış kadın örgütlerinin eksikliği hissedilecektir.

İstanbul sözleşmesi tartışmalarını olgunlukla sürdürmek gerekir. İstanbul Sözleşmesi masanın dördüncü ayağı gibi iç hukukumuza da dayanak sağlamaktadır. Bir ayağı kopardığınızda iç hukuk dediğiniz 6284 sayılı yasayı da korumak ve uygulamak zor olacaktır. Yaptırımı olan da İstanbul Sözleşmesi değil 6284 sayılı yasadır. Nitekim tarikat ve cemaat mensupları bu gerçeği gayet iyi bildiklerinden sıra 6284 sayılı yasaya geldi demekten geri durmamaktadırlar.

Yorum Yazın

Ana Sayfa
Web TV
Foto Galeri
Yazarlar