
Arsızlık! Tek kelime ile ifadesi ve tanımı bu yaptıklarının. Şımarıklık, yüzsüzlük, kibir hafif kalır hal ve tavırlarını tarifte. Şirazeleri öyle bir kaymış ki bunların ar namına bir şeyleri kalmamış. İlkesizler, saygısızlar, arsızlar…
Gün geçmiyor ki türban adı altında bin türlü arsızlığa şahit olmayalım. Ya türbanıyla hırsızlığını örtüyor birileri ya arsızlığını. Bunu söylemeye kalktın mı bu defa da olmadık özgürlük, inanç, kutsallık martavalları ile boğmaya çalışıyorlar gerçeği. Hep yaptıkları gibi kuru gürültüye eşlik eden mazlumluk, mağdurduk rolleri.
Daha geçen gün ortada hiçbir şey yokken “sen benim türbanıma laf söyledin” diye ciyaklayan sözde muhabiri gördük. Öyle bir gürültü koparıyordu ki gören, duyan da canına, namusuna kastedildi sanacak. Ya bu durumu kendine görev bilip hemen hazırda bekleyen kolluk ve sözüm ona adli makamlara ne demeli? Her gün insanların kıyafetine, yaşam tarzına “tebliğ vazifemi yapıyorum” diye müdahale eden softalar ortalarda gezerek propaganda yapıp, baskı kurunca ortada görünmeyen polis-adliye, yok yere gürültü koparan türbancıların en ufak sesine koşmayı görev biliyor. Gericiliğin hukukunda ve idaresinde olacak olan da bu fazlasını beklememek lazım. Ortaçağ gericiliğine özgürlük adı altında sahip çıkan zavallılar cehenneme giden bu yolun taşlarını bile isteye döşediler.
Hep söyledik bunların (en azından büyük bölümünün) derdi inanç falan değil. Bunlar bayrak olarak görüyor ve dayatıyorlar türbanı. Sıkışınca da ‘kutsalıma laf ettin’ gürültüsü koparıyorlar arsızca. Oysa ki kendilerinin başkasının hayatına, değer yargılarına, inancına ya da inançsızlığına tahammülleri yok. Öyle mazlumu falan oynadıklarına aldanmamak gerek biraz önleri açıldı mı neler yapabildiklerini pekala biliyoruz. Daha dün Sivas’ta 35 insanı diri diri yakmadılar mı? Ya Suriye’de insan kalbi sökenlere, küçük çocukları ağaçlara asanlara, zincirlenip köle pazarlarında satılan kadınlara ne demeli? Afganistan’da recm edilen kadının özgürlüğü ne olacak? Kendilerinden başkasına saygı da duymuyorlar, yaşam hakkı da tanımıyorlar.
Hiç bir zaman samimi olmadı bu güruh! Hep ikinci bir ajandaları, “koyunlarında gizli haçları” vardı. Lafa gelince barış, kardeşlik, eşitlik, hoşgörü ama iş icraata gelince aldatma, tecavüz, kan, revan, ihanet…
Bir de bu işten rant devşirenler, makam, mevki sahibi olanlar. Herkese cennet vaatleri ile fakirliği, yetinmeyi telkin edip kendileri bin türlü debdebe ile saraylarında yaşayanlar. Kamu kaynaklarını iç ederek elde ettiği servetle aldığı milyon dolarlık yatı bile “gözlerden uzak rahat denize girmek için aldım” yani ben iyi müslümanım diye yutturmaya çalışan arsızlar, hırsızlar.
Kutular dolusu rüşvet parasını “kuran kursu için toplandı” diye örtmeye çalışan hırsızlar. Bunlar kendi çıkarları için sözüm ona inandıkları kutsallarını dahi rahatça kullanacak kadar yüzsüzler. Öyle ya, cumadan cumaya ‘bakara-makara bir ayet sallayanlar’ da bunlar. Din, inanç, tanrı bunların tekelinde, babalarının malı. Kendileri her şeyi yapar, eder, söylerler. Ama başkası en ufak söz etse kıyameti koparırlar. Din, ibadet, türban onların arsızlığının örtüsü dokunuldu mu feryat figan etmeleri bundan.
Türbanıma laf söyledi diye cazgırca ortalığı ayağa kaldıran şahsın bu kadar feryat figan etmesi bundan. Tüm ayıplarını örtüyor türban ya da öyle zannediyor zavallılar.
Yorum Yazın