Hasan BÖGÜN

Hasan BÖGÜN

Mail: [email protected]

Ukrayna okumaları

Ukrayna okumaları

Rusya'nın Ukrayna'daki askeri harekâtının bir erken değerlendirmesini yapmanın zamanıdır.

Hatırlanırsa, önceki yazımızda Rusya ile Ukrayna arasında bir savaş olmayacağını yazmıştık. Görüşümüzü koruyoruz. Ukrayna'da şiddet anlamında sekiz yıldır ne olup bittiyse, şimdi de esasen o oluyor. Fazladan cerrah titizliğiyle ABD'nin Rusya'ya karşı konuşlandırdığı mevziler, füze rampaları, savaş uçakları, donanma, üsler, gizli laboratuvarlar vs yok ediliyor, nükleer tesisler denetim altına alınıyor.

Harekâttan “blitzkrieg” (yıldırım savaş) bekleyen Batı, cerrahi özenini Rusya'nın başarısızlığına yormakta acele ediyor. Rusya, Ukrayna sınırlarına yığdığı 150 bin kişilik ordunun sadece beşte bir kadarını aktifleştirmiş durumda.

Harekâtın tarihsel önemi, sahada seferber edilen askeri kuvvetle kıyaslanmayacak ölçüde kat kat büyük. 100 yıl sonra bir kez daha uygarlık düğümü Ukrayna merkezli Karadeniz havzasında çözülüyor. Havza, yüz yıl önce “emperyalizm ve devrimler çağı”nın beşiği olmuştu, günümüzde de yeni dünyanın kuruluşuna katkı yapacak dinamiklerin yatağı oldu. Tarihin bu aşamasında insanlığa sıçrama yaptıracak güçler ile insanlığın ilerlemesine engel olan güçler, yine aynı coğrafyada hesaplaşıyor. 100 yıl önce tarihin yolunu Çarlık, Büyük Britanya, Avusturya-Macaristan, Alman vb imparatorluklar tıkıyordu; günümüzde eski bütün imparatorlukların gericiliğini şahsında toplayan Amerikan imparatorluğu tıkıyor.

Bunları söylemekle tabii ki Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'i Ekim Devrimi'nin Bolşevik Önderi Vladimir Lenin ile karşılaştırıyor değiliz. Günümüzün Rusya birlikleri de Polonyalı gericiler, Çarlık Ordusu kalıntıları ve emperyalist işgal ordularına karşı duran Kızıl Ordu değil elbette. Tarih öylesine kendini tekrar etmiyor. Şimdi, kendine özgü uygarlık ilerletici dinamikleri olan tarihin yeni bir aşamasındayız.

Ekim Devrimi “muhibi” kimi solcular, Lenin ve Stalin'in “ulusların kaderini tayin hakkı” siyasetini eleştirmesinden hareketle, Putin düşmanlığında emperyalizmin işbirlikçileriyle aynı düzleme kaydı. Başka zaman uzun uzun tartışacağımız Ekim Devrimi'nin “ulusların kaderini tayin hakkı” siyaseti, Putin ne derse desin, emperyalistler kuzeyden ve doğudan asker çıkarırken, Polonyalı gericiler Çarlık kalıntılarıyla birleşip Moskova önlerine dayanmışken, kentler açlığa mahkum edilmişken, devrimin “beşiğinde boğulmaya” çalışıldığı o dönemde biricik doğru politikaydı. Ama günümüzde emperyalizm etnik milliyetçiliği “ulusların kaderini tayin hakkı”yla kışkırtarak saldırıyor. Unutmayalım ki Lenin ve Jozef Stalin de “milli sorunu” emperyalizmle mücadele bağlamında ele almışlardı.

FİŞİ ÇEKMEK

Amerikan imparatorluğu ile mücadelenin siyasi cephesinde şimdi iki konu öne çıkıyor: NATO'yu durdurmak ve Amerikan mali sermayesinin küresel hakimiyetini kırmak.

Ukrayna harekâtı NATO'nun kaderiyle ilgili gelişmeleri hızlandırdı. Almanya, harekâtın ilk haftasında, gelecek yılki savunma harcamalarını 56 milyar avrodan 100 milyar avroya çıkardı. Bu stratejik kararla, bir anda, askeri harcamalara en çok kaynak ayıran üçüncü devlet konumuna sıçradı.

Eski ABD Başkanı Donald Trump, NATO'nun Avrupalı üyelerine, savunma harcamalarını gayrı safi milli hasılanın yüzde 2'sine çıkarmaları için baskı yapmıştı. Almanya halen savunma harcamalarına milli hasılasının yüzde 1.5'inden daha az bir pay ayırıyor. Bunun esas nedeni, İngiltere başta olmak üzere, iki dünya savaşının anılarından kurtulamayan Polonya, Çekya, Macaristan, Romanya gibi komşularının Almanya'nın askeri olarak güçlenmesini istememesidir. O kadar ki Alman askerleri NATO'nun askeri operasyonlarına, 1955 yılındaki üyelikten 40 yıl sonra 1995 yılında ilk kez katılabildi.

Almanya-Fransa ikilisinin Batı Avrupa Birliği adı altında kurduğu ortak Avrupa tümeni, NATO'nun baskısı sonucunda kadük oldu.

Almanya, Rusya'nın harekâtını savunma harcamalarını artırmanın bahanesi yaptı. Dahası, Avrupa Birliği Almanya'nın grişimiyle savunma ve enerji harcamalarında kullanılmak üzere büyük bir borçlanma paketi hazırlığına girişti. 1.8 trilyon avro tutarındaki Covid-19 salgını paketine yakın büyüklükte olması beklenen borçlanma gelirinin önemli bölümü askeri harcamalarda kullanılacak. Bu adımların Atlantik ittifakı içinde ne tür gerginliklere yol açacağı, Ukrayna harekâtının infiali yatıştıktan sonra görülecek.

Almanya'nın bu adımlarının yakın gelecekte kendi topraklarındaki Amerikan askerlerinin ve üslerinin tartışılması aşamasına varacağını beklemeliyiz. İşte o aşama, Fransa Cumhurbaşkanı Emanuel Macron'un “beyin ölümü gerçekleşti” dediği NATO'nun fişini çekme sürecini başlatır. Elbette bugünden yarına bir olaydan söz etmiyoruz. İlk önemli dönemeci “Avrupa'nın yeni güvenlik mimarisi”ni (ki Rusya ve Türkiye'siz tasarlanamaz) şekillendirmek olan, çok karmaşık, çok çatışmalı zor bir süreç... 

NATO'nun “kara kaplı defter”e kaydedilmiş iki büyük suçu var ayrıca. NATO, 1999'da Birleşmiş Milletler (BM) Güvenlik Konseyi'nin izni olmadan, egemenliği BM Şartı'yla güvence altına alınmış Yugoslavya Federasyonu'nu bombalayarak devlet varlığına son verdi; bu birinci suç. 2011'de Güvenlik Konseyi'nin verdiği iznin sınırlarını çiğneyerek, yine egemenliği BM Şartı'yla güvence altına alınmış Libya Arap Sosyalist Halk Cemahiriyesi'nin devlet varlığına son verdi; bu ikinci suç.

Fişi çekme sürecinde “kara kaplı” da açılacaktır.

YAPTIRIM YAPTIRANI VURUYOR

İkinci konuya gelince...

Amerikan mali sermayesinin küresel gücünün, Rusya'ya uygulanan yaptırımlarla şimdiden büyük yara aldığını söylemek abartı olmaz. Rusya, 48 devletin kendisine “düşmanca” tutum aldığını açıkladı. Buna göre, aşağı yukarı 150 devlet ABD'nin yaptırımlarına ya katılmayacaklarını alenen bildirdiler, ya da sessiz kalarak katılmama tavrı aldılar. ABD, şimdiye kadar yaptığı gibi yaptırımlara uymayan üçüncü tarafları da cezalandırmaya kalkışırsa, birçok ülke, Amerikan ve İngiliz mali sermayesinin hükmettiği SWIFT'ten Çin'in Rusya ile birlikte başını çektiği uluslararası bankacılık takas sistemine kayabilir. Ayrıca her halükârda ulusal paralarla ticaret ağırlık kazanacaktır. Bu da doları küresel para olmaktan çıkarma yönünde atılmış büyük bir adım olur.

Rusya'ya yaptırım uygulama kararı alan 48 ülkenin 38'i Avrupalı. Bildik devletlerin yanı sıra Monaco, Andorra, San Marino vs... Rusya Avrupa'ya esas olarak petrol, petrol ürünleri ve doğalgaz satıyor; çoğunlukla otomotiv ve makine mamul malları alıyor. Avrupa'nın Rusya'dan petrol, petrol ürünleri ve doğalgaz ithalatı yaptırım kapsamının dışında bırakıldı. Bu da Avrupa'nın Rusya ile dış ticaretinde daha büyük açık vereceği anlamına gelir.

Rusya Merkez Bankası verilerine göre, ülkenin toplam ihracatı 2021'de 489,8 milyar dolar oldu. Bunun 110,2 milyar doları petrol, 68,7 milyar doları petrol ürünleri satışından geldi. Doğalgazın toplam ihracat geliri 61,8 milyar dolar olarak açıklandı. Yani Rusya'nın yaklaşık 240 milyar dolarlık ihracatı yaptırım kapsamına girmiyor.

Rusya en çok Çin'e mal satıyor. Rusya'nın Çin'e yaptığı ihracat geçen yıl 57 milyar dolar kadardı. İki ülke arasındaki ticaret 146 milyar 880 milyon dolara ulaştı. Ukrayna harekâtı öncesinde yapılan ticari anlaşmalar ve ABD yaptırımları, iki ülke ticaretinin büyük sıçrama yapmasına neden olacak.

Yaptırımların Rusya ekonomisine zarar vereceği açık. Ama başta Avrupa olmak üzere yaptırım uygulayanlar da ciddi zarar görecek. Örneğin, 16 Şubat'ta 93.38 dolar olan Brent Petrol'ün varil fiyatı 7 Mart'ta 139.13 dolara fırladı. 20 günde 45.75 dolar fark. Rusya sattığı petrolden şimdi daha fazla kazanıyor.

Bir başka örnek nikel ticaretinde görülüyor. Yaptırımlar 6-8 Mart tarihleri arasında Londra Metal Borsası'nı salladı. Vadeli nikel fiyatları 20 binlerden 100 bine yükseldi. Bunun nedeni, elektrikli araç bataryalarında kullanılan nikelin Rusya menşeli olması. Elektrikli araç bataryalarında, “birinci sınıf” diye nitelenen yüzde 98.9 saflıktaki nikel kullanılıyor. Birinci sınıf nikelin ana kaynağı nikel sülfür cevheri. Dünyadaki en büyük nikel sülfür üreticisi Rusya. Kargaşa ve büyük maliyet artışları yaşanan elektrikli araç pazarında iflaslar beklenebilir.

Yaptırımlar, küresel mali sermayenin Rusya'nın ekonomisine müdahalesine olanak tanıyan mekanizmaları otomatik olarak kesti. Ayrıca oligarklara da darbe vurdu. Bunlar Rus ekenomisindeki merkez kaç eğilimleri durdurucu etki yapacaktır.

Yaptırımcıların canı yaptırımlardan yandıkça, başta Avrupa olmak üzere zarar görenler itirazlarını yükseltecekler. Böylece yaptırım silahı zamanla işlemez hale gelecek ve Amerikan mali sermayesi “oyun kurucu” gücünü yitirmeye başlayacak. Bu, öteki etkenlerle birlikte, doların küresel egemenliğini aşındıracak.

Yorum Yazın

Ana Sayfa
Web TV
Foto Galeri
Yazarlar