
Aşık Mahzunî Şerif, 1939 yılında Kahramanmaraş'ın Afşin ilçesinin Berçenek köyünde doğdu.
453 plak, 58 kaset ve yayımlanmış 8 kitabı, ayrıca TRT tarafından çekilmiş 2 belgeseli ile çağımızın en üretken, en çok konuşulan ozanlarının başında geldi.
Sekiz çocuk, dört torun sahibi olan Mahzuni Şerif, 17 Mayıs 2002 tarihinde Almanya Köln'de vefat etti. Vasiyeti üzerine Nevşehir'in Hacı Bektaş ilçesine defnedildi. (1)
Mahzuni, bir söyleşisinde şiirinde ve türkülerinde kimlerden etkilendiğini açıkça söyler: “Geçmişteki ozanları bir bir inceledim. Pir Sultan Abdal, Şah Hatâyî, Kul Himmet, Kaygusuz Abdal, Nesîmî, Emrah, Teslim Abdal, Karacaoğlan, Yunus Emre, Âşık Dertli, Ruhsâtî, Seyrânî, Serdârî, Sümmânî, Âşık Veysel ve niceleri… Hepsinin etkisinde az çok kaldım. Ama kendime yol gösterici olarak seçtiğim ozan, Pir Sultan Abdal oldu. Ses olarak da etkilendiğim kişi, yakında yitirdiğimiz Davut Sulari’dir. Toprak çocuğuyuz, toprağa karşı büyük özlemimiz vardır. Bunu da en iyi dile getiren Veysel Baba idi. Belirli oranda onun da etkisinde kaldım. Davut Sulari’den esinlendiğim sese, Âşık Veysel’in mülayimliğini kattım. Düşün felsefemi de belirttiğim gibi Pir Sultan’dan aldım.” (2)
“Yunus’lar bugünü anlatıp geldi
Pir Sultan bugünü başıyla yazdı
Veysel daha dünden bugünü sezdi
Bugün, yarın için battı erenler”
Mahzuni Şerif’in türkülerinin geneline baktığımızda “düşün felsefemi Pir Sultan’dan aldım demesinde ki isabetliliği” görürüz. Çünkü mücadelecidir, dik başlıdır, hak bildiği yoldan ödün vermez… Ve gerçekten ses rengi Davut Sulari’ye benzemektedir. Âşık Veysel’in mülayimliği konusunda söylediklerine gelince, kin tutmayan, merhametli yapısı, birlikten, kardeşlikten yana tavrı için sanırım bu sözü de doğrudur. Ancak iş toplumsal mücadeleye geldiğinde, o mülayimlik yerini Pir Sultan’ın, Köroğlu’nun başkaldıran asiliğine bırakır. Âşık Veysel demişken, Mahzuni Şerif’in çok sevdiği Âşık Veysel için söylediği 3 türküsü olduğunu belirtelim.
Mahzuni Şerif’te Siyasal, Toplumsal Mücadele
Mahzuni Şerif’in türkülerini dinlerken, Aziz Nesin’in öykülerindeki karakterler, Köy Enstitülülerin yazdığı köy romanlarındaki olaylar gözümüzde canlanır, Fikret Otyam’ın Anadolu’yu karış karış gezerek çektiği sarsıcı fotoğraflar, Levent Kırca’nın mizah yoluyla ekrana taşıdığı parodiler aklımıza gelir. Yeri gelir, okuduğunuz iki dörtlükte İlhan Selçuk’un bir köşe yazısını okumuş gibi hissedersiniz. Çünkü onun sanatı topluma adanmıştır. Toplumsal –siyasal olaylar karşısında sessiz kalmayan Mahzuni, yapılan haksızlıkların sorumlusu kimlerse, onları karşısına alır. Bu bazen emperyalizmdir. Bazen işbirlikçi iktidarlar, bazen yoksulu ezen sermaye sahipleri, söz verip sözünü tutmayan siyasiler, bürokratlar veya ağalar…
O konulara geçmeden önce, Mahzuni Şerif’in Mustafa Kemal Atatürk’e olan bağlılığını da belirtmeliyiz. Siyasal düşüncelerinin temelinde, Cumhuriyet ilkeleri yatmaktadır. Atatürk için söylediği “Bir daha gel Samsun’dan” türküsü milyonların dilindedir. Bir de, 10 Kasım’da yazdığı pek bilinmeyen bir türküsü vardır. Mahzuni, bu türküsünde 10 Kasım’ların yas tutma günü olmadığını, Atatürk’ün düşünceleriyle yaşadığını vurgulamaktadır:
“Ben ağlamam On Kasım'da
Onu her gün diri gördüm
Ölene dek göreceğim
Doğalıdan beri gördüm
Ulu Atam inan buna
Düşkünler hayrandır sana
Mazlum milletler adına
Sendeki zaferi gördüm”
Mahzuni birçok şiirinde güncel politik olaylara değinmiştir. Dış politika ile ilgili, özellikle yaşadığı dönemin en önemli konularından olan Kıbrıs meselesi ile ilgili şiirleri vardır. Öte yandan, bölgemizde yaşadığımız sorunların emperyalizmden kaynaklandığını çok iyi bilmekte ve bunu antiemperyalist bakış açısıyla işlemektedir. Katil Amerika türküsünde:
“Devleti devlete çatar
İt gibi pusuya yatar
kan döktürür, silah satar
Amerika katil katil”
Dizelerinde olduğu gibi Amerikan Emperyalizminin yol ve yöntemlerini, bilinçli biçimde ortaya koyar. Amerikan emperyalizmine karşı yazdığı bir diğer şiiri “Savulsun Gitsin”dir:
“Ambargo mambargo dinleme gardaş
Gelin Amerika kovulsun gitsin
Üsleri müsleri çıksın burdan
Kendi toprağına savulsun gitsin”
Sağ sol kavgalarının yoğunlaştığı 1970’li yıllarda Uğur Mumcu’nun sağcı ve solcu gençlere verilen silahların aynı seri numaraları taşıdığı ve bunları aynı elin verdiğini araştırıp yazdığını hepimiz biliriz. Mahzuni de Mumcu ile aynı tespiti yapar:
“Boşa döğüşmeyin bizim yiğitler
Sizi vurduranlar vurulmuyor ki
Kim bilir nerede hangi koltukta
Kömürde tarlada yorulmuyor ki”
Mahzuni’nin iç politikada doğrudan siyasetçileri taşladığı şiirleri vardır. Dört farklı örnek verelim:
Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının idam edilmesi sonrasında dönemin başbakanı Nihat Erim’i hedef alan “Erim erim eriyesin” şiiri en çok bilinendir. Bu şiir nedeniyle on buçuk ay hapis yatmış, türkü söylemesi yasaklanmıştır.
“Öldürecek Zam Fakiri” şiirinde de “senin karnın toktur kırat” derken Süleyman Demirel’i işaret eder:
“Fakir kimden alsın murat
Karnı açtır asık surat
Senin karnın toktur kırat
Öldürecek zam fakiri”
Mahzuni 1970’li yıllarda Bülent Ecevit’e karşı büyük umut besler. Fakat Bülent Ecevit 1977’de iktidara geldikten sonra zamlar ve siyasal gerginlikler devam edince Mahzuni “Öyle mi Geldin?” adlı türküsünü söyler ve Ecevit de payını düşeni alır:
Zama kızdın fazlasını getirdin
Azıcık sabrımız varsa bitirdin
Bizi peşin sıra haydin götürdün
Uçuruma sürdün öyle mi geldin?
Genel olarak vaatlerde bulunup bunları tutmayan siyasetçileri sıklıkla eleştirir Mahzuni:
“Mahzunî der utanmazlar
Bizleri adam sanmazlar
Tepemizdeki cambazlar
Ettiğiniz yemin nerde”
Mahzuni TBMM’de çıkan kavga görüntüleri üzerine “Bir Meclis” adlı şiirini yazar. Bu şiirde de görüleceği gibi, Mahzuni çok iyi bir gözlemcidir. Meclise girerken kimlik soran kişinin “kaşının çatık olduğunu” belirtirken, aslında devlet ile halk arasındaki kopuşu vurgulamaktadır:
“Kimi kimine bağırır
Biri kaçar beşi vurur
Kızan bir tekme savurur
Yanda uyuyup durana
Der Mahzuni çıkamadım
Bu cümbüşten bıkamadım
Kaşı çatık bakmadım
Kapıda kimlik sorana”
Eşitlik, sosyal adalet, insan hakları, düşünce özgürlüğü gibi demokratik kavramlar Mahzuni’nin şiir ve türkülerinde çokça işlediği konulardır. Erim Erim Eriyesin türküsünü söylediği için yasaklanınca aşağıdaki iki türkü ile isyanını dile getirir:
“Düşünen cahil olamaz
Cahil kendini bilemez
Can gider, fikir ölemez
Bırak beni konuşayım
Mahzuni halk için ölsün
Ben giderim dostlar kalsın
Koltuk saray helal olsun
Bırak beni konuşayım”
/ / /
“Körpe yaşta lâyık oldum ölüme
Gücüm yetmez zalim oğlu zalime
Uyansa Atatürk ağlar halime
Kolum nerden aldın sen bu zinciri
Mahzuni Şerif'im başım belâda
Benim gözüm yoktur Cennet'alada
Bunun için m'öldük Çanakkale de
Kolum nerden aldın sen bu zinciri”
Mahzuni Şerif’in türkülerinin büyük çoğunluğunda yoksulluğu, gelir adaletsizliğini ve halkın çektiği sıkıntıları ele aldığını görürüz:
“Kıyas edilir mi çul ile halı
kimler yapmış size böyle bir yolu
yemekle biter mi milletin malı
yiyin babo yiyin meydan sizindir
köşkler saraylar hanlar sizin ama
onu yapan eller emekler bizimdir”
“Yiyin babo yiyin meydan sizindir” sözleriyle Tevfik Fikret’in “Hanı Yağma” şiirini hatırlatmaktadır. (3)
Selda Bağcan’ın harika yorumuyla seslendirdiği ve ağalık sorununu ele alan,
“İnce ince bir kar yağar fakirlerin üstüne
Neden felek inanmıyor fukaranın sözüne”
türküsü ve hepimizin bildiği “Bilmem Ağlasam mı?” türküleri bu konuya güzel örneklerdir.
Mahzuni’nin iki türküsünde doktorlarla konuştuğunu, dert yandığını görürüz:
“Böyük oğlan asker, öteki çırak
Han için param yok oteli bırak
Mevsim kış, yollar sarp, köy hayli uzak
Bir değil, beş değil yara doktor bey
Memur gelir, karşılarsın köşeden
Zengin gelir, kırılırsın neşeden
Öte kaçma bizim garip eşe'den
Bakıp boynundaki kire doktor bey”
Bir başka doktor şiirinde:
“Allah için bir merhem çal
Öldürür beni bu vebal
Param yok ceketimi al
Aman doktor bak bebeğe”
Gelir dağılımındaki adaletsizliği sert ifadelerle ele aldığı türküleri çoktur. Bunların birinde;
“Çok beylerin villası var adada
Çekmecede dört Levent de Moda’da
On beş nüfus aç yatar tek odada
Lan bir metrelik yerimiz yok hiç bizim”
Bir başkasında ise:
“Senede bulamaz bir kilo eti
Fakire miymiş hakkın laneti?” diye sorar.
Mahzuni köylerde lakaplarıyla anılan gariban vatandaşın sesi olur adeta. Onları şiirlerine taşır. Çürük Hasan ve Boz Muharrem bunlara örnektir.
“Mahsuni'yi görünce
kan döktü ince ince
hele imam gelmeyince
duyduk ki Hasan ölünce
çürük Hasan çürük Hasan
Zorunan soyduk onu
sabunsuz yuğduk onu
yarım yanlış salavat
mezara koyduk onu
çürük Hasan çürük Hasan”
///
“Boz Muharrem boklu suya hasretken
Sakıp Bey’e Sibirya’dan buz geldi”
diyerek kapitalist düzen ile yoksul halk arasındaki çelişkileri adeta gözümüze sokmaktadır.
Edip Akbayram’ın da seslendirdiği “Memmet Emmi” türküsü de bu kapsamda önemli örneklerdendir:
“On çocuk arpa yiyor aha Mehmet Emmi
Beyler buna ne diyor de ha Mehmet Emmi”
Mahzuni bazı şiirlerinde halk arasındaki hurafeleri, eski çağın kurallarını eleştirir ve yeniçağda aklın ve bilimin egemen olduğunu belirtir:
“Yemyeşil edelim şu bizim bağı
İsterse boş kafa versin göz dağı
Unutma çağımız uranyum çağı
O Nuh'un gemisi battı erenler”
///
“Mahzunî elbette bu handa kalmam
Gelip gitmelikten usanmam yılmam
Kimseye bilinen misafir olmam
Kalırsam bilimle fenle gelirim”
Mahzuni mezhepsel çekişmeleri, hemşericiliği, ırkçılığı eleştirir. Senlik benlik meselesini kaldırmaya gayret eder:
Ağalık sistemine karşı çıktığı şiirinde bile ağalık yapanlara birlik çağrısı yapar:
“Sen anandan ben babamdan ağa doğmadık dostum,
Gel beraber yaşayalım, sanma ki sana küstüm”
///
“Elin gavurunu boşa çağırma
Evdeki dövüşü ele duyurma
Seni senden beni benden ayırma
Böyle bir memleket öğünsün gitsin”
Mahzuni öfkelendiği zaman argo sözcüklere ve beddualara sıklıkla başvurur. Ancak, savunduğu değerler o kadar kutsal ve Mahzuni o denli haklıdır ki, bu sözcüklere kızmak şöyle dursun, onu sempatik buluruz.
Milliyetçi Cephe hükümetinin Malatya Akçadağ Öğretmen okuluna atadığı Cafer adlı müdürün sebep olduğu olaylar sonucunda Atatürkçü öğretmenler ve yüzlerce öğrenci okuldan sürülür. Cafer Toksun Sivaslı alevi bir ailenin çocuğudur ve yaptıkları Mahzuni’de büyük üzüntüye ve öfkeye sebep olur:
Cafer'in beşiği tahta
Anası, babası sahta
Fiyakası yoktur şahta
Tuh, Allah belanı versin Cafer!
///
“Karamanın koyunu
sonra çıkar oyunu
Ben artık seyredemem
Devrilesi boyunu”
///
“Aslan pençesi vurulsun
Çayın denize kurulsun
Gözlerin yansın kör olsun
Erim erim eriyesin
Sürüm sürüm sürünesin”
///
“Derim ki ey Haydar'ı sevenler, koymayın bu züppeyi
Onun kılsız kafasında kaç çeşit Mervan yatar.
Dost meclisi ahır değil, sokmayın adam deyi
Her tüyünde lanet kokar, sözünde yalan yatar.” (4)
///
“Bana dönek demiş itin birisi
Açığım ne imiş sor hele
Eli çatlamamış ayı irisi
Sen bizim köylerden geç hele”
Yine ağalık sorununu işlediği bir türküsünde:
“Bizim köyün tek sahibi
Bir kınalı dürzü dürzü
Kan emiyor yılan gibi
Bir kınalı dürzü dürzü
Dürzülerde olmaz gurur
Dürzü başı eğik durur
Dışı müslüm içi gavur
Bir kınalı dürzü dürzü”
Mahzuni Alevi inancına tabiidir. Ancak, onun için din duygularını kullanarak insanları sömüren Dedelerin ve Hocaların bir farkı yoktur:
Bir ceketim vardı onu da verdim
Dede kurban nettin bizim heybeyi?
Hakullah altında ömrümü yedim
Dede kurban nettin bizim heybeyi?
Kuruldun da sağ köşeye oturdun
Koca köyde tavuk culuk bitirdin
Velhasıl hanemizi batırdın
Dede kurban nettin bizim heybeyi? (4)
///
Bir yandan “dedeler” sıkmış canını
Bir yandan “hocalar” emmiş kanını
Hep zalımlar almış çevre yanını
Kırılmış kolları darılmış gelir (4)
Bu yol böyle gide gide
Yerimiz yoktur dünyada
Kimi hoca kimi dede
Say babo say say
(Oy babo adlı türküyü Mahzuni’ye Saygı albümünde farklı bir yorumla dinleyebilirsiniz)
Sonuç: Mahzuni Şerif bir halk adamıydı. Halkı için yazdı, çalıp söyledi. Toplumun gerçeklerini en sarsıcı kelimelerle sorumluların yüzüne vurdu. Türküleri pop, caz, rock gibi müziğin değişik formlarında defalarca yorumlandı. Yüzlerce sanatçı onun türkülerini söyledi, albümlerine koydu. Aşık Veysel’leri, Mahzuni’leri olan uluslar ne kadar sevinse, övünse azdır.
Mahzuni, kendisinin dediği gibi “bizimdir, bizim kalacaktır.”
Yorum Yazın